Şüpheli Hale Gelen Alacakların Önceden Hasılat Kaydedilmesine İlişkin Vergi İdaresi ve Danıştay’ın Görüş Ayrılığı

0

I.GİRİŞ

Türk vergi sisteminde ticari kazancın tespitinde tahakkuk ilkesinin uygulanması yani kazancın tahsil edilmeden beyan edilerek vergilendirilmesi beraberinde mükellefler açısından olumsuz durumları da doğurmuştur.

Ticari faaliyetleri dolayısıyla vergilendirilen gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri yaptıkları ticari faaliyet sonucunda tahakkuk ettirdikleri gelirlerini beyan etmekle mükelleftirler. Diğer bir ifade ile mükellefler vadeli mal satışında malın bedelini dolaysıyla bu satıştan doğan karını tahsil etmese dahi bu kazançlarını beyan etmek ve vergisini ödemek zorundadır.

Tahakkuk ilkesi gereğince vergilendirmede tahsil edilmeyen tutarların beyan edilerek vergilendirilmesi sonucunda kanun koyucu bu durumun mükellefleri mağdur etmemesi için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesinde değersiz alacaklar, 323’üncü maddesinde ise şüpheli alacaklar uygulamasını düzenlenmiştir.

Değersiz alacak ile şüpheli alacak arasında fark değersiz alacakların tahsiline imkan yokken şüpheli alacakların az da olsa tahsil edilebilme imkanı vardır. Bu kapsamda değersiz alacakları doğrudan zarar kaydedilirken, şüpheli hale gelen alacaklar için de takibinin sağlanması amacıyla karşılık ayrılmakta ve bu karşılıklar da dönem giderlerine kaydedilmektedir.

Değersiz alacakların tanımı Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesinde kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar olarak yapılmıştır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.

Mezkur Kanun’un 323’üncü maddesinde ise ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmeyen ve dava/ icra takibine değmeyecek küçük alacaklar şüpheli alacak olarak tanımlanmıştır.

Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde tanımı yapılan şüpheli alacakların kazancın elde edilmesine ilişkin olması şart koşulmasına karşın vergi idaresi söz konusu alacakların daha önce hasılat kaydedilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Şüpheli alacak uygulamasında tahsil edilemeyen alacakların önceden hasılat kaydedilmesinin zorunlu olup olmadığı hususu vergi idaresinin görüşü ve yargının kararı doğrultusunda açıklanmaya çalışılacaktır.

II.ŞÜPHELİ ALACAKLAR
II.1.Kapsamı

Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde şüpheli alacakların kapsamı iki gruba ayrılmıştır. Bu gruptan ilki; dava veya icra safhasında bulunan alacaklar kanun uygulaması bakımından şüpheli alacak sayılmıştır. İkinci grupta ise yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar yer almaktadır.

İkinci grupta yer alan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan kastedilen tutarın ne olduğu uygulamada tartışma konusu olmuştur. Vergi idaresi tarafından verilen bir özelgede dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tespiti açısından dava edilecek alacak için avukatlık ücreti, yargı harcı, notere yapılacak ödemeler ile posta giderleri toplamı dikkate alınarak tahmini bir dava maliyetinin bulunacağı ve bu tutarın alacakla kıyaslanacağı; tahmini dava maliyetinin alacaktan daha büyük olması halinde, borçlunun noter vasıtasıyla protesto edilmesi veya borcun (3. kişilere ispat açısından kanaat verici belge olacak şekilde) bir yazı ile istenmesi ve protestonun ya da yazının muhatabına ulaşmış olmasının gerektiği belirtilmiştir.[1]

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların yazı ile istenmesi durumunda,

  • Yazının farklı günlerde muhatabına bir defadan fazla ulaşmış olması,
  • Yazının borçlunun kendisine veya hukuken teslim alabilecek şahıslara tebliğ edilmiş olması,
  • Yazının kime ve hangi tarihte tebliğ edildiğini tevsik eden evrakın zamanaşımı süresince muhafaza edilmesi,
  • Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinin uygulamasına mahsus olması,
  • Yazıların özel kargo şirketi vasıtasıyla gönderilmesinin posta mevzuatına aykırılık teşkil etmemesi,

şartıyla borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Öte yandan 26.10.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7338 sayılı Kanun’un 35’inci maddesi ile Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan “dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük” ibaresi “ve 3.000 Türk lirasını aşmayan”[2] şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

İşletme hesabı esasında defter tutan mükellefler, yukarıdaki fıkralar kapsamında tespit edilen şüpheli alacaklarını defterlerinin gider kısmına ve bunlardan sonradan tahsil edilen miktarları ise tahsil edildikleri dönemde defterlerinin gelir kısmına, hangi alacaklara ait olduğunu gösterecek şekilde, kaydederler.”

7338 sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde iki önemli değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerden ilki yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük olan alacaklara ilişkin azami bir tutar belirlenerek, bu konudaki belirsizlik giderilmiştir.

Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde yapılan diğer önemli değişiklik ise 26.10.2021 tarihinden itibaren işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler şüpheli ticari alacaklar uygulamasından yararlanabilecektir. Buna göre işletme hesabı esasında defter tutan mükellefler, Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi kapsamında tespit edilen şüpheli alacaklarını defterlerinin gider kısmına ve bunlardan sonradan tahsil edilen miktarları ise tahsil edildikleri dönemde defterlerinin gelir kısmına, hangi alacaklara ait olduğunu gösterecek şekilde kaydedeceklerdir.

Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi gereğince yukarıda belirtilen şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.

II.2. Şüpheli Olarak Adlandırılacak Alacakların Önceden Tahsil Yazılması

Şüpheli alacak düzenlemesinin yer aldığı Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinin birinci fıkrasında “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla” ibaresine yer verilerek dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan ve 4.000 Türk lirasını aşmayan alacaklar şüpheli alacak sayılmıştır.

Buna göre bir alacağın şüpheli hale gelebilmesi için alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, bir alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için birinci şart bu alacakla işletmenin elde etmeyi amaçladığı ticari ve zirai kazanç arasında illiyet bağı bulunması, yani alacağın mutlak surette iş ve işletme ilgili olması ve faaliyetin normal icapları dâhilinde doğmuş olması gerekmektedir.

10.01.1961 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde sadece şüpheli alacak kapsamında olan alacaklar belirlenmiş olup bu alacakların ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olup olmamasına yönelik bir hüküm bulunmamaktaydı. Anılan hüküm, 30.12.1980 tarih ve 2365 sayılı Kanun’un 55’inci maddesi ile Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinin yeniden düzenlenmesi sonucu anılan maddeye eklenmiştir.

Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde yapılan değişikliğin gerekçesinde ise;

“Vergi Usul Kanunu’nun şüpheli alacaklarla ilgili 323’üncü madde hükmü, yürürlükteki tedvin tarzı ile maksadın dışında kullanılır hale gelmiş, bazı mükellefler bu müesseseyi vergi borcuna erteleme vasıtası olarak kullanmışlardır.

Karşılık ayrılmak suretiyle, zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer şekilde ifade ile alacağın daha önce hâsılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir. Buna rağmen, özel alacaklarını tahsil edemeyen bazı tacirlerin bunları ticari defterlerine ithal edip, sonradan karşılık ayırmak suretiyle matrahlarını düşürdükleri görülmektedir.

Bu konudaki vergi kaybını ve ihtilafları önlemek için, karşılık ayrılacak alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması şartının madde metninde sarih şekilde belirtilmesi uygun görülmüştür.”

İfadesine yer verilmiştir.

Kanun gerekçesinde yer alan açıklamaya göre, şüpheli alacak ayrılmak istenen ve tahsil edilemeyen alacağın öncelikle hasılat hesaplarına girmiş olması gerekmektedir. Bu durumda işletmenin sonuç hesaplarını etkilemeyen, yani daha önce kârın teşekkülünü etkilememiş bir alacağın karşılık ayrılarak zarar yazılması mümkün değildir.

Buna göre ticari ve zirai işletme bünyesinde satılan mal ve hizmetin bedeli henüz tahsil edilmeden hasılata intikal ettirilmekte ve dönem kârının oluşumunu etkilemektedir. Satış bedeli veya hasılatın henüz alacak aşamasında iken kârın hesaplanmasında dikkate alınmış olması, sonradan bunların işletme tarafından tahsilinin şüpheli hale gelmesi durumunda dönem kârının fazla hesaplanması sonucunu doğuracaktır. Bu durumun giderilmesi için, alacağın işletmeye girme ihtimalinin kaybolduğu anda zarar yazılması zorunludur. Kısaca, şüpheli alacağın zarar kaydı, kazanç tespitindeki tahakkuk esasını düzenleyen bir esastır. Buna göre, şüpheli alacağın karşılık ayrılarak zarar yazılabilmesi için kârın oluşumunu etkilemiş, yani daha önce tahakkuk esasına göre hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerekmektedir.[3]

Vergi idaresi tarafından verilen çoğu özelgede şüpheli alacak kapsamında değerlendirilmesi gereken alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması, bu kapsamda da işletme kayıtlarına hasılat olarak girmiş olmasının gerektiği belirtilmiştir. Aşağıda söz konusu özelgelerin bir kısmının özet bilgilerine aşağıda yer verilmiştir.

…Şirketinizin, personeliniz … tarafından dolandırılması olarak ifade edilen olayda, gerçek mahiyet itibarıyla şirketiniz açısından gerçekleştirilmiş bir satış işleminden dolayısıyla da ticari kazancın elde edilmesi ve idamesinden kaynaklanan bir alacaktan söz edilemeyeceğinden şüpheli alacak karşılığı ayrılması ve gider yazılması mümkün bulunmamaktadır.”[4]

“….Diğer taraftan, şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında temel unsur, ortada bir alacağın söz konusu olması, alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması, bu kapsamda da işletme kayıtlarına hasılat olarak girmiş veya ticareti yapılan/yapılacak mal veya hizmetin doğrudan maliyetiyle ilgisinin olması ve bu mahiyetteki alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş bulunmasıdır.

Buna göre, somut durumda, şirketiniz yönetim kurulu üyesine tahsis edilmek üzere binek oto alımına ilişkin olarak ödenen avanstan kaynaklı alacağınız ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesine yönelik bulunmadığından, bu alacaklarınız için Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi kapsamında karşılık ayırmanız mümkün değildir.”[5]

“…Bunun sonucu olarak, ticari ve zirai işletme bünyesinde satılan mal ve hizmetin bedeli henüz tahsil edilmeden hasılata intikâl ettirilmekte ve dönem kârının oluşumunu etkilemektedir. Satış bedeli veya hasılatın henüz alacak aşamasında iken kârın hesaplanmasında dikkate alınmış olması, sonradan bunların işletme tarafından tahsilinin şüpheli hale gelmesi durumunda dönem kârının fazla hesaplanması sonucunu doğuracaktır. Bu durumun giderilmesi için, alacağın işletmeye girme ihtimalinin kaybolduğu anda zarar yazılması zorunludur. Kısaca, şüpheli alacağın zarar kaydı, kazanç tespitindeki tahakkuk esasını düzenleyen bir esastır. Buna göre, şüpheli alacağın karşılık ayrılarak zarar yazılabilmesi için kârın oluşumunu etkilemiş, yani daha önce tahakkuk esasına göre hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerekmektedir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirketiniz tarafından, avukata verilen iş avansında, hasılat kaydedilen ticari bir alacaktan bahsedilmeyeceğinden, söz konusu ödeme için Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir.”[6]

Öte yandan Kanun gerekçesinde yapılan açıklamaların aksine vergi idaresi tarafından verilen bazı özelgelerde avans mahiyetindeki alacaklar için karşılık ayrılabilmesinin mümkün olduğu açıklanmıştır. Konuyla ilgili verilen bir özelgelerden bazıları aşağıda yer almaktadır.

“…Yaz sezonunda müşteri göndermek üzere … Oteline yaptığınız avans mahiyetindeki ödemelerin ticari faaliyetinizin devamı için yapıldığı anlaşıldığından, ticari bir alacak niteliği kazanan bu tür ödemeleriniz için Vergi Usul Kanununun 323’üncü maddesinde belirtilen diğer şartlarında sağlanması halinde icra takibine başladığınız yıl karşılık ayırmanız mümkündür.”[7]

“…İleride teslim alınacak bir hizmet için sipariş avansı niteliğindeki ödemelerin ticari faaliyetin devamı için yapılması ve bu tür ödemelerin Kanun’un 323’üncü maddesinde belirtilen şartları haiz olması halinde, bu ödemelerin tahsil edilemediği durumlarda karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.”[8]

“…Müşterilerinizle olan cari hesaplara yaptığınız avans mahiyetindeki ödemelerin ticari faaliyetinizin devamı için yapıldığı anlaşıldığından, ticari bir alacak niteliği kazanan bu tür ödemeleriniz için Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde belirtilen diğer şartların da sağlanması halinde bu alacaklar için icra takibine başladığınız veya dava açtığınız yıl karşılık ayırmanız mümkündür.”[9]

Buna göre, ticari faaliyetin devamı için yapılması ve bu tür ödemelerin Kanun’un 323’üncü maddesinde belirtilen şartlara haiz olması halinde, ticari alacak niteliği kazanan avans mahiyetindeki alacaklara karşılık ayrılabilecektir.

II.3.Konuya İlişkin Olarak Yargının Görüşü

Vergi İdaresi tarafından verilen özelgelerden de anlaşılacağı üzere tahsili şüpheli hale gelen alacağın Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için bu alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesine ilişkin olması şartının yanında söz konusu alacağın daha önce hasılat olarak kayıtlara alınması da gerekmektedir. Nitekim bu kapsamda değerlendirilmesi gereken alacakların daha önce hasılat kaydedilmesi gerektiği hususu kanun maddesinin gerekçesinde de açıklanmış olup bu uygulamanın maksadı dışında kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Vergi İdaresi şüpheli alacak uygulamasında bir alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması için işletme kayıtlarına hasılat olarak girmesi veya ticareti yapılacak mal veya hizmetin maliyetiyle ilgisi olması gerektiğini belirtmesine karşından Yargının farklı yönde verilmiş kararı bulunmaktadır.

Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen 18.02.2016 tarihli oy çokluğu kararında ticari faaliyetin bir unsuru olan ve takip edilen alacaklara ilişkin olarak Kanunda öngörülen şüpheli alacak karşılığı ayırma koşulları olayda gerçekleşmiş olması halinde, söz konusu alacakların hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmediği gerekçesiyle karşılık ayrılamayacağı hususunun yasaya uygun olmayacağını belirtmiştir.[10]

Buna göre Danıştay tarafından verilen 18.02.2016 tarihli kararda şüpheli hale gelen alacağa karşılık ayırılabilmesi için bu alacağın ticari faaliyet sonucunda doğması yeterli olup önceden hasılat olarak kayıtlara alınmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak Danıştay tarafından verilen bu karar o çokluğu ile alınmış olup karara karşı verilen karşı oya ilişkin ise aşağıdaki açıklamalarda bulunulmuştur.

“…Vergi sistemimizde şüpheli alacak ve şüpheli alacak karşılığı müesseselerinin sistemde bulunmasının nedeni ticari kazançta tahakkuk esasının geçerli olmasıdır. Zira, ticari kazanç açısından bir gelirin tahakkuk etmesi, elde etme için yeterlidir. Ancak tahsil imkanı şüpheli hale gelen bir gelir veya hasılat unsuru tahsil edilemediği zaman ekonomik ve hukuki tasarruftan söz edilemez. İşte tahakkuk edip hasılat yazıldığı halde ilgili şartlar tamamlanmış olmak kaydıyla, tahsil edilemeyen alacaklar karşılık ayrılmak suretiyle gider yazılmakta ve ekonomik ve hukuki tasarrufa konu olmayan gelirin vergi yükü nötr hale getirilmektedir.

Şüpheli hale gelen alacaklar için değerleme günü itibariyle karşılık ayırma şartlarının bulunup bulunmadığına bakılarak, şartların gerçekleşmesi halinde karşılık ayrılabilecektir.

Bu nedenle, davalı idare tarafından yapılan tahakkukta yukarıda yapılan açıklamalara uygun olarak davacı şirketin faktoring sözleşmesinden doğan gelirlerine isabet eden tutarlar için -hasılat olarak kayıt yapıldığı tespitiyle- 213 sayılı VUK hükümlerine göre karşılık ayrılması kabul edilmiştir. Başka bir deyişle söz konusu gelirler doğrudan davacı şirketin alacağı haline gelen işlem olmaları nedeniyle bunların tahsil edilememesi sonucunda borçlular hakkında yapılan dava veya icra işlemleri gözetilerek karşılık ayrılması kabul edilmiştir. Öte yandan, kalan tutarla ilgili olarak bizatihi şirketin alacağı haline gelmediği (hasılat kaydedilmediği) gerekçesiyle bu tutarlar için VUK hükümlerine göre karşılık ayrılamayacağı ifade edilerek matrah farkı tespit edilmiştir.

Özetle, davacı faktoring şirketinin karşılık ayırdığı alacaklarının müşterisine rücu etmesinden kaynaklanan türde alacaklar olup olmadığı hususu tam olarak raporda belirtilmemiş olmakla birlikte vergi inceleme elemanı tarafından hasılata hesaben intikal etmesi yeterli görülmüştür. Bu tutarlar için karşılık ayrılmasının kabulü mevzuata uygun olmamakla birlikte, bu durum(eksik tarhiyat yapılması); diğer alacaklar için karşılık ayrılması ile ilgili tespit edilen matrah farkının hukuka uygunluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Öte yandan, BDDK tarafından getirilen muhasebe sisteminin gereklerine göre kayıtların tutulmasından bahsedilerek ticari kazancın elde edilmesindeki tahakkuk esasına uyulmayarak tahsil esasına göre beyanda bulunulmuş olması hususu ile ilgili olarak vergi inceleme raporunda yapılan tespitler ve ortaya konulan gerekçeler yerinde olup buna istinaden yapılan düzeltme işleminde de herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Bu itibarla yapılan tahakkuk işleminin hukuka uygun olduğu ve bu nedenle de temyiz  sisteminin reddi gerektiği düşüncesiyle aksi yönde oluşan Dairemiz çoğunluk görüşüne katılmıyorum.”

III.SONUÇ

Ticari kazancın tahakkuk ilkesine göre tespit edilmesinin sonucunda tahsil edilmemesine rağmen beyan edilerek vergisi ödenen kazançların mükelleflere külfet yüklememesi için vergi sistemimize değersiz alacak ve şüpheli alacak uygulaması getirilmiştir. Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmeyen ve dava/ icra takibine değmeyecek küçük alacaklar olacak nitelendirilen şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Vergi İdaresi tahsili şüpheli hale gelen alacağın Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için bu alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesine ilişkin olması şartının yanında söz konusu alacağın daha önce hasılat olarak kayıtlara alınması da gerektiğini belirtirken; yargı ticari faaliyetin bir unsuru olan ve takip edilen alacaklara ilişkin olarak Kanunda öngörülen şüpheli alacak karşılığı ayırma koşulları olayda gerçekleşmiş olması halinde, söz konusu alacakların hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmediği gerekçesiyle karşılık ayrılamayacağı hususunun yasaya uygun olmayacağını belirtmiştir.


KAYNAKÇA

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

Beyanname Düzenleme Rehberi VUK, Vergi Müfettişleri Derneği, 2021 Ankara

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 11.04.2014 tarih ve 62030549-125[6-2012/56]-864 sayılı Özelgesi

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 26.07.2019 tarih ve 11395140-105[VUK-1-20431]-608121 sayılı özelgesi

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 03.10.2013 tarih ve 11395140-105[323-2012/VUK-1- . . .]-1631 sayılı özelgesi

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.06.2013 tarih ve 62030549-125[6-2012/89]-917 sayılı özelgesi

Bursa Vergi Dairesi Başkanlığının 23.08.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.16.17.02-VUK-11-25-183 sayılı Özelgesi

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 06.04.2015 tarih ve 62030549-125[6-2013/354]-627 sayılı Özelgesi

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 22.04.2015 tarih ve 64597866-105[323-2015]-11212 sayılı Özelgesi

Danıştay 4. Dairenin 18.02.2016 tarihli kararı (Esas No: : 2012/9253; Karar No: 2016/606)

[1] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 03.10.2013 tarih ve 11395140-105[323-2012/VUK-1- . . .]-1631 sayılı özelgesi

[2] 2022 yılı için 4.000 TL

[3] Beyanname Düzenleme Rehberi VUK, Vergi Müfettişleri Derneği, 2021 Ankara, s.411

[4] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 11.04.2014 tarih ve 62030549-125[6-2012/56]-864 sayılı Özelgesi

[5] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 26.07.2019 tarih ve 11395140-105[VUK-1-20431]-608121 sayılı özelgesi

[6] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.06.2013 tarih ve 62030549-125[6-2012/89]-917 sayılı özelgesi

[7] Bursa Vergi Dairesi Başkanlığının 23.08.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.16.17.02-VUK-11-25-183 sayılı Özelgesi

[8] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 06.04.2015 tarih ve 62030549-125[6-2013/354]-627 sayılı Özelgesi

[9] Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 22.04.2015 tarih ve 64597866-105[323-2015]-11212 sayılı Özelgesi

[10] www.corpus.com.tr Danıştay 4. Dairenin 18.02.2016 tarihli kararı (Esas No: : 2012/9253; Karar No: 2016/606)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir