Ticari Nitelikteki Kira Sözleşmelerinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkemeye Dair Yargıtay Uygulaması
ÖZ
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Görev hususu, kamu düzeninden olduğu için taraflar ileri sürmese dahi mahkeme tarafından açılan davada görevli olup olmadığını resen dikkate alır ve bu hususta bir karar verir. Kiralanan taşınmazların ilamsız icra takip yoluna dair 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydı ile miktar ve değerini bakılmaksızın alacak davaları ve karşı davalar da dâhil olmak üzere kira sözleşmelerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda HMK m. 4 f.1-a hükmü uyarınca sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Adi kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme bakımından herhangi bir çekişme, duraksama yoktur. Yani bu tarz hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme az öncede ifade ettiğimiz üzere sulh hukuk mahkemesidir. Ancak, her iki tarafın tacir olup ta ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık bakımından görevli mahkeme hususu öğreti ve yargıtay uygulaması birbirinden farklıdır.
Öğretiye göre, her iki tarafın ticari işletmeden kaynaklı kira sözleşmelerinde ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme TTK m.4 ve 5. Maddeleri uyarınca asliye ticaret mahkemesidir. Yargıtay uygulaması ise, öğretiden farklı olarak gerek adi gerekse ticari nitelikteki kira sözleşmelerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklar bakımından genel görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu yöndedir. Çalışmamızda ticari nitelikteki kira sözleşmelerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda yargıtayın göreve hususunda yerleşmiş içtihatlarına ve bu içtihatlarında ki karşı oy yazılarına yer verilmiştir. Bunun haricinde sınırlıda olsa bu hususa dair öğretinin tavrı ile mevcut yasal düzenleme üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ticari Dava, Görev, Kira Sözleşmesi, Asliye Ticaret Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesi.
I.GİRİŞ
Adi[1] kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda (alacak ve karşı (mükabil) davalar da dahil olmak üzere) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunda yer alan kiralanan taşınmazın ilamsız icra takip yolu ile tahliyesine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydı ile sulh hukuk mahkemeleri görevlidir. Ticari nitelikteki kira sözleşmelerinden kaynaklan uyuşmazlıklarda ise doktrinde asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu, yargıtay uygulamasına göre ticari nitelikteki kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda adi kirada olduğu gibi sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu yönündedir. Konu ile ilgili bir hususu aydınlatmada fayda vardır ki oda şudur: Çalışma konumuzu oluşturan ticari nitelikteki kira sözleşmesinden kasıt, her türlü ticari işe binaen akdedilen kira sözleşmesi değildir. Sadece her iki tarafın tacir olup ta yine her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı olarak akdedilen kira sözleşmeleridir.
Bu makalemizde çalışma konumuz ile bağlantılı olarak önce genel anlamında kira sözleşmesi, akabinde ticari davalar konusu üzerinde daha sonra kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme ve en sonda ticari nitelikteki kira ilişkilerinden kaynaklanan hukuk uyuşmazlıklarında görevli mahkemeye dair yargıtay uygulaması üzerinde duracağız. Bununla birlikte, konumuz ile sınırlı olmak üzere çalışma konumuz ile alakalı olarak öğretideki görüşlere yer vereceğiz.
II.GENEL OLARAK KİRA SÖZLEŞMESİ
Kira sözleşmesi, temelde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun(TBK) 299. ve devamı maddelerinde düzenlenmekle birlikte bu sözleşme ile kiraya verenin belirli bir süre veya belirsiz bir süre içerisinde bir şeyin kullanılmasını ve/veya o şeyden yararlanmasını, kiracının ise buna karşılık kira bedeli ödemeyi üstlenmiş olduğu bir tipik sözleşme türüdür[2].
Kira sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen kullandırma borcu doğuran sürekli edimli bir sözleşme türüdür. Aynı zamanda tipik bir sözleşme türüdür. Zira, kanun koyucu tarafından kira sözleşmesinin asli edimlerini yani esaslı unsurlarını kanunda açık bir şekilde öngörülmüştür. Bu anlamda, yukarıda tanımda da yer verildiği üzere kira sözleşmesinin esaslı unsurları; kira bedeli ve bir şeyin kullandırılması ve/veya yararlandırılmasıdır.
Kira sözleşmesine hükümler sırasıyla, genel; adi(TBK m.299-338), konut ve çatılı iş yeri(TBK. m. 339-356) ve ürün kirası(TBK. m. 357-378) olarak TBK da sistematik şekilde düzenlenmiştir[3].
Belirli bir süre için veya belirsiz bir süre için kira sözleşmesi kurulabilir. Bu durum, TBK m.300 f.1’de aynen şu şekilde düzenlenmiştir: “Kira sözleşmesi, belirli ve belirli olmayan bir süre için yapılabilir”
Bununla birlikte, kira sözleşmesi, sözleşme taraflarına yani kiraya verene ve kiracıya belir bir takım hak ve yükümlülükler bahşetmektedir[4]. Kiraya veren, kiralanan şeyi kullanıma elverişli bir şekilde kiracıya teslim etmek ve sözleşme sürecinde bu halde bulundurmak, yan giderler, vergi ve benzeri mali yükümlülükler ile yükümlü olup; ayrıca ayıp ve zapttan da kiracıya karşı sorumludur. Kiracı ise, kira bedelini ödemek, kiralananı özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme, kiralananda ayıp ortaya çıkması halinde ayıp ihbarında bulunma, kira süresi bitiminde kiralananı iade vs. gibi yükümlülükleri vardır. Sözleşme taraflarının hakları ise diğerinin kendisine karşı yükümlülüklerinden oluşmaktadır. Eş deyim ile her birinin yükümlülüğü sözleşmedeki bir diğerinin hakkıdır.
Konumuz dahilinde yukarıda belirtilen kapsamda kira sözleşmesine dair bir takım açıklama ve değerlendirilmelerinde bulunmakla yetinmekteyiz.
III.TİCARİ DAVA
Özel hukuk uyuşmazlıkları adi nitelikte olabileceği gibi ticari nitelikte de olabilir. Adi borç ilişkilerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklar uyuşmazlığın niteliğine, tarafların durumuna ve benzeri duruma göre kanunda belirtilen mahkemeler görevlidir. Bununla birlikte ticari işten kaynaklı hukuki uyuşmazlıklarda görev mahkeme ise ticari işin niteliğine göre değişmektedir. Bir özel hukuk ilişkinin ticari iş niteliğinde sayılması Türk Ticaret Hukukuna göre, kanun hükmü, ticari iş karinesi, ticari işletmeyi ilgilendiren iş ve işlemler ile mümkündür. Ancak, bir işin ticari iş sayılması o iş veya işlemin ticari bir dava sayılmasına dolayısıyla da o iş ve/veya işlemden kaynaklanan hukuki uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi sonucunu doğurmaz. Diğer bir ifade ile Türk Ticaret Kanunu ve Türk Ticaret Hukuku öğretisine göre, ticari iş ile ticari dava birbirinden iki ayrı kurum olarak düzenlenmiştir.
Ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun( TTK) “Ticari davalar, çekişmesiz yargı işleri ve delilleri” üst kenar başlığı ve “Genel Olarak” alt kenar başlıklı 4. Maddesinde düzenlenmiştir. Adı geçen bu madde metnine göre, her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklanan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile TTK’da, rehin karşılığı ödünç verme işlemlerinden, ticari işletmenin devri, rekabet yasağı, yayın sözleşmesi, kredi mektubu, kredi emri, komisyon sözleşmesi, vedia sözleşmesi, ticari temsilci, ticari vekil, bankalara, finansal kuruluşlara vs. öngörülen hususlardan kaynaklanan hukuk dava ve çekişmesiz yargı işi ticari dava niteliğinde olduğunu açık bir şekilde düzenlemiştir. TTK’nın 4. Maddesi ticari davaları kendi içerisinde çekişmesiz yargı işi hariç olmak üzere ikiye ayırmıştır. Buna göre, ticari davalar, temelde “mutlak ticari davalar” ve “nispi ticari davalar” olmak üzere sınıflandırılmıştır.
Mutlak ticari dava, TTK’da ve sair kanunlarda davanın mutlak bir ticari dava olduğunu düzenleyen ve ticaret mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğini açık bir şekilde düzenlenen davalardır[5]. Bu davalar, kanuni düzenleme gereği mutlak ticari davalar sayıldığı için tarafların durumu, niteliği ve işin niteliği önem arz etmemektedir[6].
Az yukarıda da belirttiğimiz üzere, mutlak ticari davalar Temelde TTK’nın 4. Maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte, TTK haricinde başkaca kanunlarda mutlak ticari dava türleri düzenlenmiştir.
Örneğin;
İflas davası İcra ve İflas Kanununda; Finansal Kiralama İşlerinde Kaynaklanan davalar Finansal Kiralama Kanununda; Ticari İşletme Rehnine İlişkin Davalar Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu; Kooperatifler Kanunundan Doğan Davalar Kooperatifler Kanununda mutlak ticari dava olarak düzenlenmiştir[7].
Nispi ticari davalar ise, mutlak ticari davaların aksine kanuni düzenleme gereği değil, tamamen her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklanan davalar olarak tanımlanmaktadır[8].Nitekim, TTK m.4 f.1, c.1’de de bu husus aynen şu şekilde hüküm altına alınmıştır: “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları…”Nispi ticari davalar için gerekli olan asli şart, her iki tarafında tacir olup ta uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesinden kaynaklanması gerekmektedir. Eğer taraflardan en az biri tacir değilse veya her iki taraf tacir olmakla birlikte uyuşmazlık kanunda yer alan istisnai hükmü( TTK m.4 f.1, son cümle: Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır) dışında sadece taraflardan birisinin ticari işletmesi ile ilgili ise o durumda söz konusu uyuşmazlık ticari dava niteliğinde değildir. Buradan hareketle şu sonuca ulaşılabilir: kanunun açık hükmü gereği, ticari işletmeden kaynaklana iş veya işlemler ve ticari iş karinesi gereği ticari iş sayılan hususlar her zaman o iş veya işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı ticari nitelikte bir dava statüne sokmaz.
Bir davanın mutlak veya nispi ticari dava olmasının doğal sonucu ise söz konusu davanın TTK m. 5 f.1: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” Şeklindeki hükmü gereğince asliye ticaret mahkemesinde görülüp karara bağlanmasıdır.
IV.TİCARİ NİTELİKTEKİ KİRA SÖZLEŞMELERİNE DAİR DAVALARDA MAHKEMENİN GÖREVİ HAKKINDA YARGITAY UYGULAMASI
Hukuk Muhakemeleri Hukukuna göre, mahkemelerin görevleri ancak kanun ile düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir(HMK m.1). Diğer bir ifade tarzı ile mahkemelerin göreve ilişkin kurallarını taraf ileri sürmese dahi hakim kendisinin görevli olup olmadığını kendiliğinden( resen) gözetmesi anlamına gelmektedir. Mahkemelerin göreve ilişkin kuralları aynı zamanda Anayasamızın 142. Maddesinin 1. Fıkrasında teminat altına alınmıştır. Anayasamızın adı geçen madde fıkrası şöyledir: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
Bunun yanında mahkemelerin görevi dava şartıdır( HMK m.114 f.1 –c). Mahkemeler açılan davalarda görevli olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alır. Taraflarda, mahkemenin görevli olup olmadığını her zaman eş söyleyişle iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına bağlı kalmaksızın ileri sürebilir. Mahkemeler gerek kendiliğinden gerekse tarafların ileri sürülmesi halinde kendisinin görevli olmadığını öğrenirse davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verecektir. Mahkemelerin görevsizlik kararı hakkında yargılamanın tarafları, temyiz kanun yolu dışında olağan kanun yoluna başvuru yapabilir(HMK m.362 f. 1-c).
Mahkeme tarafında, görevsizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir (HMK m.20 f. 1).
Adi kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda genel görevli mahkeme, kiralanan taşınmazın ilamsız icra takip yoluyla tahliyesine ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda yer alan hükümler saklı kalmak kaydı ile alacak ve karşı davalar da dahil olmak üzere sulh hukuk mahkemesidir[9] (HMK m.4 f.1-a).
Buna karşılık ticari nitelikteki kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda da yerleşik yargı içtihatları uyarınca sulh hukuk mahkemesidir. Yargıtayın konuya dair birkaç kararı şöyledir:
“Davacı; Mülkiyeti Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketine ait olup Başbakanlık Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile özelleştirme kapsamında bulunan ve ihale açılan taşınmazların davacı şirket ile İBB Ege Şehir Planlaması A.Ş tarafından kurulan ortak girişim grubu tarafından 24/10/1995 tarihli kullanım hakkı devir ön sözleşmesi ile kiralandığını, daha sonra sözleşme konusu taşınmazlarla ilgili olarak davalı şirketin hak ve yetkilerini devraldığı … Sınai Yatırım A.Ş ile aralarında Tasarım, Modernizasyon ve İşletme sözleşmesi akdedildiğini, ilgili sözleşmesinin 7/b maddesi uyarınca işletmenin yıllık brüt kira gelirinin en az 62.500 dolarının kendisine ödenmesi gerektiğini, bu sözleşme gereğince davalının ödeme edimlerini yerine getirmemesi üzerine 2013 yılına ait kira gelirlerinin tahsili için davalı şirket aleyhinde icra takibi başlattıklarını, davalının ise takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ise; görev itirazında bulunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; dayanak sözleşmenin kira sözleşmesi mahiyetinde olmayıp kendine özgü yapısı olan ticari bir sözleşme olduğunu belirterek görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edilmiştir.
1- 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Somut olayda, davacı ile İBB Ege Şehir Planlaması Enerji ve Teknolojik İş Birliği Merkezi AŞ tarafından oluşturulan ortak girişim gurubu ile Türkiye Denizcilik İşletmesi arasında 15/08/1996 tarihli kullanım hakkı devri sözleşmesi imzalandığı, sözleşme kapsamına alınan gayrimenkullerin kullanım (kira) haklarının 25 yıllığına ortak girişim grubuna verildiğini, taraflar arasında ise bahsedilen asıl sözleşme sonrasında 12/01/1998 tarihli “Kullanma Hakkı-Tasarım-Modernizasyon-İşletme Sözleşmesi” imzalandığı anlaşılmaktadır. İlgili sözleşmenin 7/b maddesi uyarınca davalı şirketin, yatırımın tamamlanmasına müteakip işletmeye geçildikten sonra ve işletme süresince işletmenin yıllık KDV dışında brüt kira gelirinin en az 125.000 USD olmak üzere %2.5 oranındaki tutarı OGG’na her işletme yılı sonundan itibaren en geç 10 gün içinde ödeyecek olduğu, temerrüt halinde aylık libor+1.5 gecikme faizi tahakkuk ettirileceği ve … tarafından OGG’na ödeneceği, yine 7/c maddesinde; … ve şirket işletmeyi kendisi üstlendiği takdirde işlettiği kısım piyasa rayiç kira bedeli üzerinden 7/b bendinde belirtilen orandaki tutarı OGG’na ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Bu haliyle davacı şirket ile davalı şirketin hak ve yetkilerini devraldığı … Sınai Yatırım A.Ş arasında imzalanan sözleşmenin alt kira sözleşmesi niteliğinde olduğu açık olup, yine taraflar arasında görülen aynı yere ilişkin emsal dava dosyalarında da taraflar arasındaki ilişkinin Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca kira ilişkisi olduğu benimsenmiştir.
Dava, 31.12.2015 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir. Bu nedenle mahkemece işin esası incelenerek karar verilmesi gerekirken bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2018/3276 E., 2018/6854 K.)[10] Söz konusu kararın karşı oy yazısında, somut uyuşmazlıkta kira sözleşmesinin tacirler arasında düzenlenmiş olduğu, ticari nitelikte ki bir dava olduğu, kural olarak kira sözleşmesinden kaynaklanan davalarda HMK m.4 f.1- a hükmü uyarınca sulh hukuk mahkemesi olduğu, ticari davalarda görevli mahkemenin ise TTK m. 5 f.1 uyarınca asliye ticaret mahkemesi olduğunu, TTK m. 5 f.3 hükmü uyarınca asliye ticaret mahkemesi ile sulh hukuk mahkemeleri arasında ilişkinin iş bölümü değil görev ilişkisi olduğunu, 6100 sayılı HMK 12.01.2012 Tarihinde kabul edilmiş 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girdiği halde 6102 sayılı TTK 13.01.2011 tarihinde kabul edilmiş, 01.07.2012 Tarihinde yürürlüğe girdiğinden 6102 sayılı TTK, 6100 sayılı HMK’na göre daha sonraki bir düzenleme olduğu, ticari nitelikteki kira sözleşmesinden kaynaklanan davalarda asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu, sulh hukuk mahkemesinin görevli olmadığı, bu sebeple ilk derece mahkemesinin görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu yönündeki gerekçe ile davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar vermesinin hukuka uygun olması nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının onanması yerine bozulması şeklinde hüküm kurulmasının hukuka aykırı olması sebebiyle çoğunluğun görüşüne katılmadığını belirtmiştir.
“Davacı, taraflar arasında araç kiralama sözleşmesi imzalandığını, kira süresi sonunda teslim edilen araçlarda hasar ve eksiklikleri davalı şirket yetkilisi ile birlikte tespit ettiklerini, davalının fatura bedelini ödemediğini belirterek 60.340,60 TL alacağın fatura tarihlerinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 60.080,00 TL’nin 03/06/2014 (davalıya ihtar edildiği) tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Somut olayda, uyuşmazlık kira ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Dava, 18/08/2014 tarihinde 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8767 E. ,2018/7086 K.)[11]Söz konusu kararını karşı oy yazısı da aynen şu şekildedir: “Dava araç kiralama sözleşmesinden kaynaklı alacak talebine ilişkindir. 6102 Sayılı TTK’nın 4.maddesinde Ticari davalar tanımlanmıştır. Anılan maddenin 1. fıkrasında “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; bu Kanunda…” sayılan davaların ticari dava olduğu öngörülmüştür. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 12.maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir”, yine aynı kanunun 16/1 maddesinde ise “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmünü içermektedir.
Bu düzenlemeye göre davanın tarafları ticari şirket olmakla TTK uygulamasında tacir sayılırlar. 26/06/2012 tarihinde kabul edilen ve 30 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6335 sayılı yasanın 2.maddesinde, “6102 sayılı Kanun’un 5.maddesinin başlığı” 2. Ticari davalar ve çekişmesiz yargı işlerinin görüleceği mahkemeler” şeklinde, 1.fıkrasında yer alan “davalara” ibaresi ise “davalar ve ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine” şeklinde 3.ve 4. fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre ise “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu şeklinde düzenleme mevcuttur.
Ticari davalarda Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin 6102 Sayılı TTK ‘nun 5. Maddesinde yapılan değişiklik 6100 sayılı HMK ‘nun yürürlüğe girmesi sonrasında 26.06.2012 Tarihinde 6335 sayılı kanunla yapılmıştır.
Mer’i mevzuatta aynı konuyu düzenleyen birden fazla kanun olduğunda uygulanacak olan kanunun belirlenmesi “özel kanun-genel kanun “ kriterine göre “özel kanun” olacağı, “önceki kanun – sonraki kanun “ kriterleri bakımından değerlendirme yapıldığında ise “sonraki Kanun” olacağı genel hukuk ilkelerindendir.
Buna göre değerlendirme yapıldığında ; 6100 sayılı HMK 12.01.2012 Tarihinde kabul edilmiş 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girdiği halde 6102 sayılı TTK 13.01.2011 tarihinde kabul edilmiş, 01.07.2012 Tarihinde yürürlüğe girdiğinden 6102 sayılı TTK, 6100 sayılı HMK ‘na göre daha sonraki bir düzenlemedir.
Ayrıca 6100 sayılı HMK hukuk davalarındaki yargılama usulünü düzenlemesi bakımından genel bir kanun iken 6102 sayılı TTK da ki Ticari davalara ilişkin görev düzenlemesi ise yargılama usulüne ilişkin özel bir “görev” düzenlemesidir.
Her iki kriter bakımından değerlendirme yapıldığında ise taraflar TTK m.16/2 uyarınca tacir olduğunda taraflar arasındaki “kira sözleşmelerinden” doğan davalarda “ticari dava” niteliğinde olacağından bu davalarda da görevli mahkeme TTK m.5/4 uyarınca dava açılan yerde varsa müstakil Asliye Ticaret Mahkemeleri yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye ticaret Mahkemesi Sıfatıyla ) dir.
Somut olaydaki davaya konu olan uyuşmazlık tacirler arası kira ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle uyuşmazlıkta her iki tarafın tacir olması ve ihtilafın aralarındaki kira sözleşmesinden kaynaklanması karşısında açılan bu dava “ticari dava “ niteliğindedir.
Bu uyuşmazlık ticari dava niteliğinde olduğundan görevli mahkemenin tayini ticari nitelikte olmayan kira ilişkisinden doğan ihtilaflarda Sulh Hukuk Mahkemelerini görevli kılan 6100 Sayılı HMK’nun 4. Maddesindeki görev düzenlemesi değil , 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5. Maddesinde 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklik sonrasındaki Asliye Ticaret Mahkemesini görevli kılan düzenlemeye göre belirlenmesi gerekecektir. Buna göre de temyiz incelemesine konu olan ticari davanın yargı yerinde varsa Müstakil Asliye Ticaret Mahkemesinde yoksa 6102 Sayılı TTK m.5/4 uyarınca “ Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder “ düzenlemesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinde Asliye Ticaret mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması görev kurallarına aykırılık teşkil etmeyecektir.
Bu nedenle temyiz incelemesine konu olan mahkeme kararının “davaya bakmakta Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle “ görevden bozulmayıp esastan incelemesinin yapılması gerekir. Açıklanan nedenlerden dolayı bu davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülmesi hukuka uygun olduğundan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmamaktayım”
Konuya dair yargıtay kararlarını içeriğine bakıldığında görülecektir ki, yüksek mahkeme ticari dava niteliğinde olan kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğuna dair onama veya bozma kararlarında çok fazla bir gerekçeye yer vermeksizin, HMK’nın 2011 yılında yürürlüğe girmiş olduğu, yürürlüğe giren HMK uyarınca kural olarak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun kiralanan taşınmazın ilamsız icra takip yoluyla tahliyesine ilişkin hükümleri ayrıksı kalmak kaydı ile alacak-karşı dava dahil olmak üzere kira ilişkisinden kaynaklanan davalarda görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu, açılan davaların HMK’nın yürürlük tarihinden sonra açılmış olduğu, görev hususunun kamu düzeninden olduğu, görevin dava şartlarından olması sebebiyle her zaman taraflar ileri sürebileceği, taraflar ileri sürmese dahi mahkemenin kendiliğinden bu husus dikkate alıp hakkında karar vereceği gibi soyut birkaç gerekçelere yer vermektedir. Diğer bir ifade ile temyizen incelenmek üzere önüne gelen somut uyuşmazlıklarda, kira sözleşmesinin tacirler arasında yapılmış olduğu ve tarafların her ikisinin ticari işletmesine ilişkin olduğu hususu, ticari davaların asliye ticaret mahkemesi tarafından görülüp karara bağlanması gerektiği, neden asliye ticaret mahkemesinin görevli olmadığı hususu gerekçeli bir şekilde tartışılmamıştır.
Öğretide, Yargıtayın bu konuya dair temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlarda taraflar arasındaki davanın nispi ticari dava olup olmadığı, nispi ticari dava olması halinde söz konusu kira sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yerinin neden asliye ticaret mahkemesi olmadığı veya diğer bir deyişle sulh hukuk mahkemesinin neden görevli olduğu hususu tatmin edici gerekçeler açıklanmamış olduğu(sadece birkaç kararlarında karşı oy yazılarında makbul ve makul gerekçeler bulunduğu) hususu ifade edilerek haklı olarak eleştirilmektedir[12].
Ve yine öğretide konuya dair Yargıtay kararları eleştirilmekle birlikte, her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmelerinden ortaya çıkan davalarda TTK m.4 ve 5’in HMK m. 4 f.1-a’dan daha özel nitelikte bir hüküm olduğu, TTK’nın HMK’dan sonra yürürlüğe girmiş olduğu gibi gerekçeleri ile görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu belirtilmektedir[13]. Bu duruma ilave gerekçe olarak, sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu davaların çeşitli ve çokluğu dikkate alındığında bir ihtisas mahkemesi olmadığı gösterilmektedir[14]. Aynı şekilde, her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı satım, vekalet, haksız fiilden kaynaklı uyuşmazlıklar bakımından görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olması durumu dikkate alındığında yine her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık bakımından görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi yerine sulh hukuk mahkemesinin kabul edilmesinin, eş söyleyişle farklı muamelenin yapılmasının haklı bir sebebinin olmadığı vurgulanmaktadır[15].
Kanaatimizce; her iki tarafın tacir olması dolasıyla da tarafların ticari işletmesinden kaynaklanan kira sözleşmelerine dair ortaya çıkan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. Zira, öğretide ve Yargıtayın konuya dair kararlarının karşı oy yazılarında da haklı olarak vurgulandığı üzere, mutlak ve nispi ticari davalardan kaynaklı uyuşmazlıklarda TTK m. 4 ve devamı maddeleri uyarınca asliye ticaret mahkemesi görevlidir. Nispi ticari davalarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunu düzenleyen TTK m. 5 f.1 hükmü, kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda kural olarak sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğunu düzenleyen HMK m. 4 f.1-a hükmüne görev özel nitelikte bir hüküm olup; öncelikle bunun uygulanması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile böyle bir durumda “özel kanun genel kanunu ilga eder ( lex specialis derogat legi general)”. Aynı şekilde 6102 sayılı TTK hükümleri 6100 sayılı HMK hükümlerinden sonra yürürlüğe girdiğinden “sonraki tarihli kanun önceki tarihli kanundan uygulanır ilkesi “ (lex posterior derogat legi priori) burada yürürlüğe girer. İlave olarak ifade etmek gerekir ki, her iki tarafın tacir olup ta yine her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmelerinden ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıkta asliye ticaret mahkemesi uyuşmazlığı ticaret hukuku kurallarının yanında kira hukuku, Medeni Kanun ve Türk Borçlar Kanunun genel nitelikteki hükümlerine göre değerlendirip sonuca göre karar verecektir. Başka bir deyişle, asliye ticaret mahkemesi böyle bir uyuşmazlık türünde, uyuşmazlığı salt ticaret hukuku kurallarına göre değerlendirip sonuca göre karar vermeyecektir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, Yargıtayın konuya dair yerleşik içtihatları öğretide de haklı olarak eleştirildiği üzere, her iki tarafın tacir olup ta ticari işletmesinden kaynaklı ticari dava niteliğindeki kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda asliye ticaret mahkemesinin görevli olmadığı veya neden böyle bir durumda dahi sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu hususu makul, makbul, mantıki ve tatmin edici gerekçeler ile desteklenmemiştir. Tamamen soyut, genel-geçer, kanuni tabirler dolu gerekçelere yer verilmektedir.
Bilindiği üzere, mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olması gerekmektedir( AY m.141 f.3; HMK m.27;) . Bu durum, adil yargılanma hakkının alt ilkelerinden olan hukuki dinlenilme hakkının ve gerekçeli karar hakkının bir gereğidir. İlk derece mahkemelerinin dışında yüksek mahkemelerinin kararları da aynı şekilde gerekçeli olması gerekmektedir. HMK m. 370 ve 371’de Yargıtay’ın bozma ve onama kararlarında gerekçe gösterilmesi gerektiği hususu açık bir şekilde düzenlenmiştir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de kararlarında, temyiz mercilerin kararlarının gerekçeli olması gerektiğini, aksi halde bu durum AY m.36 ve AİHS m.6 hükümleri uyarınca adil yargılanma hakkının alt ilkelerinden olan gerekçeli karar hakkının ihlali anlamına geleceği vurgulamaktadır[16]. Ancak, konuya dair Yargıtay’ın yerleşik içtihatlara bakıldığında söz konusu kararlar gerçek anlamda gerekçeden yoksundur.
V.SONUÇ
Kiralanan taşınmazların ilamsız icra takip yoluna dair 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun da hükümleri saklı kalmak kaydı ile miktar ve değerini bakılmaksızın alacak davaları da dahil olmak üzere kira sözleşmelerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda HMK m. 4 f.1-a hükmü uyarınca sulh hukuk mahkemesi görevlidir.
Adi kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme bakımından herhangi bir çekişme, duraksama yoktur. Yani bu tarz hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme az öncede ifade ettiğimiz üzere sulh hukuk mahkemesidir.
Ancak, her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme bakımından öğreti ve yargıtay uygulaması birbirinden farklıdır. Öğretiye göre, her iki taraf tacir olup da ticari işletmesinden kaynaklı kira sözleşmelerinde ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıklar bakımından görevli mahkeme TTK m.4 ve 5. Maddeleri uyarınca asliye ticaret mahkemesidir. Yargıtay uygulaması ise, öğretiden farklı olarak gerek adi gerekse ticari nitelikteki yani her iki tarafın tacir olup ta ticari işletmelerine binaen akdedilen kira sözleşmelerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklar bakımından genel görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu yöndedir.
[1] Buradaki kullanmış olduğumuz ”adi” kavramı geniş anlamda kullanmış olup; kapsamına adi, konut ve çatılı iş yeri, ürün kirasına dair sözleşmelerde girmektedir.
[2] Ertuğrul, M: (2014)”Üçüncü Kişinin Kira Sözleşmesinin Kurulmasından Sonra Kiralananda Üstün Hak Sahibi Olması.” Ankara Barosu Dergisi 4, s.546.
[3]Akçaal, M; Uyumaz A:(2013) “Borçlar Kanununun Kira Sözleşmesine İlişkin Genel Hükümlerinin Değerlendirilmesi.” Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 21.1 (30. YIL ARMAĞANI), s.298.
[4] Ayrıntılı bilgi için bkz: Akçaal ; Uyumaz, s.300-311.
[5] Deliduman, S; Oruç, Y: (2012) “Ticari davalar.” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi 18.2,s. 103.
[6] Deliduman; Oruç, s. 103.
[7] Deliduman; Oruç, s. 106.
[8] Deliduman; Oruç, s. 106.
[9] TUĞ, Mehmet Arif, “Kira Sözleşmelerinden Kaynaklanan Ticari Davalarda Görevli Mahkeme”, SÜHFD., C. 29, S. 3, 2021, s. 1899-1900.
[10] (https://karararama.yargitay.gov.tr/) , Erişim Tarihi:06.05.2023; Ayrıca benzer mahiyetteki kararlara bkz: Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8954 E. ,2019/5334 K; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/6504 E. ,2018/7356 K; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8280 E. ,2018/6898 K; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8767 E. ,2018/7086 K; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/5853 E. ,2018/5654 K(https://karararama.yargitay.gov.tr/),Erişim Tarihi:06.05.2023.
[11] (https://karararama.yargitay.gov.tr/) , Erişim Tarihi:06.05.2023.
[12] Tuğ, s. 1917.
[13] Tuğ, s.1917.
[14] Tuğ, s.1917.
[15] Tuğ, s.1917-1918.
[16] Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § …